Ana SayfaBatı Trakya HaberHaberler

“Her gelen kendi şarkısını okursa, ne okumuşluğun, ne eğitimin, ne imamlığın, faydası yoktur”

20/03/2022

İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete, “Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın en büyük sorunu eğitimdir, aynı zamanda müftülük sorunudur. Her gelen kendi havasından kendi şarkısını okursa, ne okumuşluğun, ne eğitimin, ne hocalığın, ne imamlığın, ne öğretmenliğin faydası yoktur” dedi.

ÜLKÜ’ye konuşan İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete, “Eskiden toplum farklıydı. Şimdi çok horoz oldu memlekette. Şimdi herkes ‘benim’ diyor. Kimse kimseyi beğenmiyor. Kimse kimsenin yaptığından hoşnut değil. Herkes, ‘ben siyasi olarak, maddi olarak kendi çıkarımı nereden bulurum, nasıl kazanırım’ın peşine takılmış” ifadelerini kullandı.

Müftülük makamının bu toplumu ayakta tutacak bel kemiği olduğunu vurgulayan Mete, “Müftülük bizi yarına taşıyacak bir kurumdur. Bunun da farkında oldukları için değil, bu hükümette kim gelirse gelsin hiç bir hükümetten de bir beklenti, maalesef, bir inancımız yoktur. Maalesef bir çalışmaya girseler dahi kendilerine uygun bir çalışmaya gireceklerdir. Başka türlü hiçbir şey yapmayacaklardır” diye konuştu.

İşte müftü Ahmet Mete ile yaptığımız röportaj:

ÜLKÜ: Öncelikle İskeçe Müftüsü olarak mevcut koşulları da gözönünde bulundurduğumuzda Batı Trakya Türk Azınlığının en önemli sorunu nedir?

“MÜFTÜLÜK BİRLEŞTİRİCİ, YOL GÖSTERİCİ UNSURDUR, TOPLUMU İLERİYE TAŞIYACAK GÜÇTÜR”

Ahmet METE: Bu husus insanların yaşayış tarzına ve bakış açısına göre değişir. Her zaman söylediğimiz gibi, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın en büyük sorunu eğitimdir. Ancak eğitim öyle veya böyle bir şekilde Türkiye’de veya farklı yerlerde alınabiliyor. Bununla beraber, eğitimin çok çok önünde giden eğitimcilerin eğitilmesi gereken hususlar var. Asıl mesele bu. Biz bir ağızdan konuşmayı, bir elden iş yapmayı öğrenemedik. İstediğimiz kadar okuyalım. Her gelen kendi havasından kendi şarkısını okursa, ne okumuşluğun, ne eğitimin, ne hocalığın, ne imamlığın, ne öğretmenliğin faydası yoktur. Onun için, evet, eğitimdir. Evet aynı zamanda müftülük sorunudur da. Her sorun kendi açısında farklıdır tabi. Her sorunun üste çıktığı değerleri vardır. Aşağı düştüğü değerleri vardır. Meselâ, müftülük birleştirici bir unsurdur. Meselâ, neden Yunan devleti müftülük sorununun bu kadar üstüne varmaktadır? Neden Yunan devleti Müftülüğümüzün gücünü azaltmak için elinden geleni yapmaktadır? Neden Müftülerin kukla olmaları istenmektedir? Neden cahil insanları, eğitimsiz insanları, müftülüğe yakışmayacak, hocaya yakışmayacak insanları bu kurumun başına müftü diye getirmektedir? Bu açıdan baktığımız zaman, Müftülük kurumunun gerçekten can alıcı bir mesabede olduğunu görmüş oluruz. Çünkü birleştirici unsurdur. Yol gösterici unsurdur. Toplumu ileriye taşıyacak güçtür. Herkesin kendi kapısında öttüğü bir yerde, ortayı bulacak ve insanları ortada buluşturacak bir kurumdur. İşte onun içindir ki, Yunan devleti bunun üzerinde çok durmakta ve bunu bitirmek için elinden geleni yapmaktadır.

ÜLKÜ: Sizler de takdir edersiniz ki, Batı Trakya Türk Azınlığı olarak hassas bir dönemden geçiyoruz, Azınlık insanımız özellikle toplumumuzun temsilcileri bu sorunlara karşı nasıl bir tavır sergilemelidir?

“EGOLARIN TAVAN YAPMIŞ BİR TOPLUMU ASLINDA ÇOK ZOR GÜNLERİN BEKLEDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİM”

Ahmet METE: Eskiden toplum farklıydı. Köyde müdür olurdu, bir imam olurdu, bir öğretmen olurdu. Bunlar her akşam kahvehanede beraber kahve içerler ve toplumda yapılması gereken nedir? diye münazara ederlerdi. Birbirleriyle uyuşmasalar bile tartışıp konuşurlardı. Toplum da onlara bakarak onların gittiği yol üzerinden giderdi. Belki öğretmene daha çok güvenirdi. Onun yolunu takip ederdi. Belki imamı daha çok takip ederdi. Belki de müdürü ama onlardan bir tanesi onlar için illâki güvenilirdi. Azınlık insanını doğru yola götürecek bir kişi çıkıyordu. Şimdi çok horoz oldu memlekette. Şimdi herkes ‘benim’ diyor. Bu meselelerde tecrübesi olan olmayan, bu meselelerde düşünebilen düşünemeyen, bu meselelerde kendine göre laflar söylemekte, hakaret etmekte ve bu yolun yolcusu olan toplumu sırtlamış ve toplum için uğraşmış insanları rencide edecek ağır lafları söyleyebilecek cesareti olan, maalesef, egoları tavan yapmış insanlarımız vardır. Eski usül yok artık şimdi yeni usül var. Kimse kimseyi beğenmiyor. Kimse kimsenin yaptığından hoşnut değil. Herkes, ‘ben siyasi olarak, maddi olarak kendi çıkarımı nereden bulurum, nasıl kazanırım’ın peşine takılmış. Hoca hutbe verir, ‘eh adam ödeniyor, onun için veriyor’ deyip okunan hutbeyi bile dinleme zahmetinde bulunmuyor. Ayeti bile dinlemez. Egoların bu denli tavan yapmış bir toplumu aslında çok zor günlerin beklediğini söyleyebilirim. Onun için azınlık insanının bazı konularda egosunu bir kenara iterek, kendisini bir kenara koyarak azınlık davasında ne yapılması gerekiyorsa, onu yapabilecek konuma gelmesi gerekir. Doktoru da, avukatı da hocası da, hacısı da, hepsi azınlık için çalıştığında onların yolu birdir. Onların yolu gayrı olamaz. Onların yolu ayrı olamaz ve hoca kendisi için hocadır. Doktor kendisi için doktordur. İnsanlığa faydalı olduğu kadar iyidir. Bunun farkında olmalıyız. Kimse kibirlenmeden, gururlanmadan ve bencilliğe kapılmadan bu toplumda bu toplumun elinden nasıl tutarım diye bakmalıdır.

ÜLKÜ: Size göre mevcut hükümetin özellikle Müftülük sorunu konusunda çözüme dair somut adım atabileceğine inanıyor musunuz?

“YUNAN DEVLETİNİN HEDEFİ MÜFTÜLÜK KURUMUNU, DEĞERİ OLMAYAN BİR YUNAN YAZIHANESİNE ÇEVİRMEKTİR”

Ahmet METE: Ben çoktandır bir tezi hep konuşuyorum. Hep söylerim. Yunan devletinin hedefi müftülük kurumunu Rodos gibi, müftülükten naipliğe, naiplikten imamlığa, imamlıktan da belki de hiçbir şeye değmeyen ve hiçbir değeri olmayan bir Yunan yazıhanesine çevirmektir. Hedef budur. Son senelerdeki gidişat da bunu göstermektedir. Müftüler varken, tayin edip yirmi senedir kullandığı müftüleri apar topar emekli etti. Kovdu. Yerine naipler koydu. Şimdi İskeçe ilinde naip değiştirme modası oldu. Naip değiştire değiştire bir hal oldular. Cahil, dinle alâkası olmayan, kendi köylüleri tarafından bile eleştirilen insanları bu topluma Müftü Naibi diye getirmeye başladılar. Bunun neticesinde, ilk olarak müftülüğe olan inanç güven kalmayacaktır. Çünkü o konumdaki eleman Müftü sıfatını haiz değildir. Gittiğinizde size cevap verecek, sizi kazandıracak, sizi doyuracak sıfatları haiz değildir. Dolayısıyla müftülük sıfatını haiz olmayan insanların olduğu, Yunan memurlarının olduğu bir Müftülük kurumundan bahsediyoruz. Gittiğinizde yabancı bir kurum. Yunan devletinin bir kurumu gibi çalışan, dinle hiç alâkası olmayan, müslümanlık ve Türklükle alâkası olmayan bir kurum. O kurumda siz yabancısınız. Söz konusu kurum artık yavaş yavaş insanlar tarafından itilecektir, kenara konulacaktır. İnsanlar buna ihtiyaç duymayacaktır. Zaten dikkat ederseniz tayinli müftülere ya Roman vatandaşları nikâh ve boşanmaya gider veya da insanımız bir evrak almak için mecburi kaldıkça gider. Başka türlü hiç kimse uğramaz. Amaç budur. Amaç yarın öbür gün bu memlekette, bu toplumda müftülüğün kalmamasıdır. Çünkü müftülük önderlik makamıdır. Müftülük birleştiricilik makamıdır. Müftülük bu toplumu ayakta tutacak bel kemiğidir. Müftülük bizi yarına taşıyacak bir kurumdur. Bunun da farkında oldukları için değil, bu hükümette kim gelirse gelsin hiç bir hükümetten de bir beklenti, maalesef, bir inancımız yoktur. Maalesef bir çalışmaya girseler dahi kendilerine uygun bir çalışmaya gireceklerdir. Başka türlü hiçbir şey yapmayacaklardır.

ÜLKÜ: Son olarak Ramazan ayına sayılı günler kala başta Batı Trakya Türk Azınlığına ve İslam alemine hangi mesajı vermek istersiniz?

“RAMAZANLARDA DARGINLARIN BARIŞMASINI, KARDEŞLİĞİN, BİRLİK VE BERABERLİĞİN TEKRAR AYAĞA KALKMASINI TEMENNİ EDİYORUM

Ahmet METE: Cenab-ı Hak mübarek Ramazan günlerine kavuşmayı nasip etsin. Az gün kaldı tabii. Sağlık sıhhatte olanlar oruçlarını tutsunlar. Bunlar ele geçmeyen fırsatlardır. İftarın ayrı bir lezzeti vardır. Sahurun ayrı bir lezzeti vardır. Boşver deyip şeytanı sevindirmeyin. Ben gencim deyip sakın ihmalkâr davranmayın. O günlerin insan hayatında ayrı bir lezzeti, ayrı bir güzelliği vardır. Onları yaşamadan hayatınızı süssüz güzelleştirmeden bırakmayın. Ben Ramazanlarda dargınların barışmasını, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin tekrar ayağa kalkmasını, hele hele pandemi döneminde boşalan camilerimizin tekrar eski neşeli günlerine gelmesini, o günleri kazanması için cemaatımızın çoluk çocuk aile hepsinin teravihlere gitmesini ve teravih sevinçlerinin yaşanmasını tavsiye ediyorum. Bunlar bizi biz yapan güzelliklerdir. Evlatlarımıza bunları aktarmalıyız. Aktarmadığımız takdirde evlatlarımız camiden, ramazandan ve teravihten uzak yetişir ve yarın öbür gün bu değerlerimize uzak bir hayat içerisinde kendilerini bulmuş olurlar. Bu vesileyle herkesin Ramazanını tebrik eder, Allah’tan hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu