“Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Azınlık Hakları ve Batı Trakya Türkleri” konulu konferans
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Ege ve Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBAMER) ve Tarih ve Kültür Topluluğu ile Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği İzmir Şubesi tarafından “Lozan Barış Antlaşması’nın 100. Yılında Yunanistan’da Azınlık Hakları ve Batı Trakya Türkleri” konulu konferans düzenlendi.
Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Yunanistan’daki Batı Trakya Türkleri’nin tarihini ve güncel durumunu ortaya koymak amacıyla İKÇÜ Hekim Hacı Paşa Konferans Salonunda düzenlenen ve Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu’nun konuşmacı olduğu konferansa İKÇÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Muhsin Akbaş ve Prof. Dr. Süleyman Akbulut ile Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Derya Özer Kaya, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Teşkilat Başkanı Musa Yurt, İzmir Şube Başkanı Mümin Durmuş, Edremit Şube Başkanı Naci Biroğul, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Gümülcine’de doğup büyüyen ve Batı Trakya Türkleri ile ilgili ilk akademik yayınlarını bundan tam 20 yıl önce yaptığını bildiren Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, 20 yıllık bir bilgi birikimini paylaşmak üzere İKÇÜ’de bulunduğunu dile getirerek konuşmasına başladı. Herkes tarafından kabul gören bir tanımı olmayan azınlık kavramının temel özelliklerine değinen Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Bu kavram ile çoğunluktan farklı, onları domine etmeyen ve en önemlisi de azınlık bilincine sahip olan bir topluluğu anlıyoruz. Azınlık bilinci olduğu sürece, o azınlığın çoğunluk içerisinde asimile olması pek mümkün olmuyor. Bu bilince sahip olmayan ve tarihini, dilini, kültürünü ve dinini unutan azınlıkların Avrupa’nın birçok noktasında yok olup gittiğini, tarihten silindiğini görüyoruz” dedi. 1923 yılından sonra 1940’lı yıllara kadar Yunanistan’da Slavca konuşan Makedonlar ve Bulgarların, Arnavutça konuşan Arnavutların bulunduğunu, ancak bunların zaman içerisinde Ortodoksluk çatısı altında asimile olup kimliklerini kaybettiklerini aktaran Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Lozan Antlaşması’nın da teyit ettiği biçimiyle Yunanistan’da resmi olarak tanınan tek azınlığın Batı Trakya Türkleri olduğunu belirtti.
“Yunanistan’da resmi olarak tanınan tek Azınlık Batı Trakya Türkleri”
Gümülcine’de doğup büyüyen ve Batı Trakya Türkleri ile ilgili ilk akademik yayınlarını bundan tam 20 yıl önce yaptığını bildiren Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, 20 yıllık bir bilgi birikimini paylaşmak üzere İKÇÜ’de bulunduğunu dile getirerek konuşmasına başladı. Herkes tarafından kabul gören bir tanımı olmayan azınlık kavramının temel özelliklerine değinen Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Bu kavram ile çoğunluktan farklı, onları domine etmeyen ve en önemlisi de azınlık bilincine sahip olan bir topluluğu anlıyoruz. Azınlık bilinci olduğu sürece, o azınlığın çoğunluk içerisinde asimile olması pek mümkün olmuyor. Bu bilince sahip olmayan ve tarihini, dilini, kültürünü ve dinini unutan azınlıkların Avrupa’nın birçok noktasında yok olup gittiğini, tarihten silindiğini görüyoruz” dedi. 1923 yılından sonra 1940’lı yıllara kadar Yunanistan’da Slavca konuşan Makedonlar ve Bulgarların, Arnavutça konuşan Arnavutların bulunduğunu, ancak bunların zaman içerisinde Ortodoksluk çatısı altında asimile olup kimliklerini kaybettiklerini aktaran Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Lozan Antlaşması’nın da teyit ettiği biçimiyle Yunanistan’da resmi olarak tanınan tek azınlığın Batı Trakya Türkleri olduğunu belirtti.
“Batı Trakya Türkleri mübadeleye tabi tutulmadı”
Batı Trakya Türkleri’nin tarihini ve Lozan Antlaşması ile birlikte azınlık statüsüne alınma sürecini anlatan Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, 1827 yılında Osmanlı Devleti’ne karşı başlatılan Yunan İsyanı’nın ardından 1830 yılında Yunanistan Devleti’nin kurulması ve bu tarihten itibaren Yunanistan’ın sınırlarını peyderpey genişletmesi ile bölgede yaşayan Türklerin büyük çoğunluğunun Anadolu’ya göç ettiğini aktardı. Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “1923 yılına gelindiğinde bölgede sadece Batı Trakya Türkleri kalmıştı. Batı Trakya Türkleri, kuzeyinde Bulgaristan, doğusunda Türkiye olan ve Yunanistan’ın kuzeydoğu kısmında kalan, toplam üç vilayetten oluşan bir bölgede yaşıyorlar. Türklerin en yoğun yaşadığı Rodop İlinin merkezi Gümülcine, Türk nüfusunun daha az yoğun olduğu İskeçe ve merkezi Dedeağaç olan Meriç İlinden oluşan bir bölge burası” diye konuştu. 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması çerçevesinde Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen nüfus mübadelesi ile Yunanistan’da yaşayan yarım milyona yakın Türk’ün Anadolu’ya göç ettiğini belirten Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumlarının mübadeleye tabi tutulmadıklarını, ancak Yunanistan’ın baskı ve sindirme politikaları sebebiyle 1940’lı yıllara kadar Batı Trakya Türkleri’nden mübadil olmadıkları halde yerlerinden yurtlarından edilerek Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan birçok ailenin bulunduğunu vurguladı.
“Rodos ve İstanköy’de Türkçe eğitim yok ve camiler kapalı”
Lozan Antlaşması’nın Batı Trakya Türkleri açısından önemine de değinen Doç. Dr. Ali Hüseyinoğlu, Batı Trakya Türkleri’nin asırlardır aynı topraklarda yaşamalarına rağmen Lozan Antlaşması ile birlikte yaşanan nüfus mübadelesi sonucunda yarım milyona yakın Türk’ün göç etmesi ve Türkiye’den gelen Rumların bölgeye yerleştirilmesiyle azınlık durumuna düştüklerini söyledi. Bu durumun, bölgenin Türklerin lehine olan demografik yapısını bozduğunu ifade eden Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumlarının hakları uluslararası düzeyde Lozan Antlaşması ile koruma altına alınmış olsa da, aradan yüz yıl geçmesine rağmen Yunanistan’ın anlaşma hükümlerini bazı alanlarda tam olarak uygulamadığını kaydetti. Lozan Anlaşması’nın Batı Trakya Türkleri’ne uluslararası haklar verdiği için önemli olduğunun altını çizen Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “12 Ada Türkleri, Rodos ve İstanköy Türkleri’nin yaşadığı bölgeler 1947 yılında İtalyanlar tarafından Yunanistan’a bırakıldığı için bu Türkler 1923 yılında imzalanan Lozan’ın kapsamına alınmadılar. Yunanistan, o Türkler Lozan imzalandığı zaman benim toprağımda değildi, dolayısıyla onları Lozan’ın kapsamına almıyorum ve onları azınlık olarak da kabul etmiyorum ve bu hakları vermiyorum dedi. O yüzden 1972 yılından beri Rodos ve İstanköy’de Türkçe eğitim yok ve oradaki camilerin büyük bir kısmı kapalı” şeklinde konuştu.
“Yunanistan ‘Türk Azınlık’ demekten kaçınıyor”
1980’li yıllara kadar Yunanistan’ın Batı Trakya Türkleri’ne yönelik sindirme politikalarından da bahseden Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Yunanistan’ın Batı Trakya’daki Türk azınlığın varlığını hiçbir zaman inkar etmediğini ancak ‘Türk’ ismini kullanmaktan imtina ederek, ısrarla Müslüman Azınlık tabirini kullanmak istediğini belirtti. Bu süreçte çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türklerin Para kazansalar da yatırım yapamadıklarını, taşınmaz almalarının ve satmalarının yasak olduğunu, evlerine tadilat yapamadıklarını, köylerinde alt yapı olmadığını, tabelalarda Türk ismini kullanamadıklarını, Traktör ehliyeti dahi alamadıklarını, sabit telefon almalarının yasaklandığını anlatan Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Yunanistan’ın soykırım yapmadığını ama bu tavrıyla yıldırma ve kaçırma politikası uyguladığını söyledi. 1930’lu yıllarda iki dilli eğitim veren, müfredatın yarısının Türkçe olduğu 301 Türk okulu bulunduğunu, zamanla bu sayının 100’e kadar düştüğünü bildiren Doç. Dr. Hüseyinoğlu, Türk çocuklarının Yunanca eğitim veren okullara gönderilmelerini sağlamak için kapanan bir okulun yerine yenisinin açılmasına izin verilmediğini ve özel okul açmalarının bile engellendiğini ifade etti. 1991 yılında Yunanistan’da azınlık politikasının değişime uğradığını aktaran Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Resmi azınlık politikasının değişimiyle Batı Trakya Türkleri için yaşam bir nebze olsun kolaylaştı. Yasaklama uygulamalarının hepsi kaldırıldı. Türkler, bir Yunan vatandaşının sahip olduğu haklara kavuştu. Ancak Batı Trakya Türkleri’nin bölgedeki asırlık varlığını devam ettirecek konularda sorunlar artarak devam ediyor” diye konuştu.
“29 Ocak, Batı Trakya Türkleri’nin baskı, sindirme ve asimilasyon politikalarına ‘dur’ dedikleri bir tarih”
29 Ocak 1988 tarihinin Batı Trakya Türkleri açısından bir dönüm noktası olduğunu kaydeden Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Bu tarih, Batı Trakya Türkleri’nin baskı, sindirme ve asimilasyon politikalarına ‘dur’ dedikleri bir tarih. Gümülcine’de buluşan on binden fazla insan o zor zamanlarda bir protesto mitingine katıldılar. Bu mitingin, Batı Trakya Türkleri’nin Türk olduklarını göstermek ve seslerini duyurmak gibi iki amacı vardı. Bu, Türk kadınlarının da yoğun olarak katıldıkları bir miting idi ve Yunanlılar bu kadar feraceli kadını ilk defa orda gördüler ve o günkü Yunan gazetelerine baktığımda ‘bu kadınlar nerden geldi’ diyerek şok olduklarını gördüm. Çünkü Türk kadınları, o yüksek duvarlı evlerin arkalarında yaşayan kadınlardı. Orada kadınların dinamizmini gördüler” dedi. Yunanistan’ın Batı Trakya Türkleri’ni Türk azınlık değil de Müslüman azınlık olarak ifade etmesinin amacını da açıklayan Doç. Dr. Hüseyinoğlu: “Dün de bugün de geçerli olan; sevildiğinde Müslüman, sövüldüğünde Türk olarak ifade edilen bir toplumdan bahsediyoruz. Yunanlılar tarafından hiçbir zaman İslamiyete sövülmez, Türklüğe sövülür. Türklük etnik ve milli bir kimlik olduğu için inkar ediliyor. Yunanistan diyor ki, bende etnik, milli bir azınlık yok, dini bir azınlık var, o da zararsız olduğu için kabul ediliyor. Türklük, Yunanlılar için çok ciddi bir tehdit, çünkü Türk demek Türkiye demek. Türkiye, Batı Trakya Türkleri’nin anavatanı; 1923’te de 2023’te de Batı Trakya Türkleri’ne anavatanlık yapıyor” ifadelerini kullandı.