“Batı Trakya Türklerinin taleplerinin kaynağı uluslararası hukuktur”
İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın Yunanistan’da yaşadığı sıkıntıları ve Başbakan Miçotakis’ten çözüm taleplerini AA Analiz için kaleme aldı.
1923 Lozan Barış Antlaşması’yla Batı Trakya Türk toplumuna “azınlık” statüsü tanınmıştır. Lozan Antlaşması’nın 37 ila 44. maddeleri, Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkların haklarına ilişkin düzenlemeleri içeriyor. 45. madde ise Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklara tanıdığı bu hakların Yunanistan tarafından da topraklarında bulunan Müslüman azınlığa tanındığını belirtiyor.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, 1923 Lozan Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren birçok sıkıntılar yaşadı. Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan anlaşma ve protokollerden, uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan birçok haklarımız ihlal edildi. Keyfi uygulamalarla toplum olarak çeşitli baskı ve sıkıntılar çektik. Var olan bu antlaşmaların birçoğu iç hukukta çıkarılan kararnamelerle iptal edildi. Toplumumuzun temelini oluşturan müftülük, vakıflar, eğitim ve kimliğini ifade edememe gibi temel konularda sorunlarımız, çözülmek yerine hedef ve amacından sürekli olarak uzaklaştırıldı ve halen bugün de uzaklaştırılmaya devam ediyor.
– Müftülük sorunu
İhlal edilen bu hakların içerisinde en önemlilerinden biri, Müftülük sorunudur. Müftülük sorununu bir hukuk tanımazlık sorunu olarak değerlendiriyorum. Biz, Batı Trakya Türkleri olarak kendi kendimize icat ettiğimiz bir düzeni ve uygulamaları istemiyoruz. Bizim taleplerimizin kaynağı uluslararası hukuktur. Biz, 1881 İstanbul, 1913 Atina ve 1923 Lozan Antlaşmaları ile 2345/1990 sayılı yasanın uygulanmasını istiyoruz. Yunanistan bu antlaşmaları görmüyor ve ihlal ediyor. En son 4964 sayılı Müftülükler Yasasını çıkarttılar. Bu yasa, Müftülüklerin özerkliğini tamamen ortadan kaldıran, sıradan bir devlet dairesine, bir devlet memuriyetine indirgeyen bir hükme sahip. Devlet bu yasayla Müftülük makamının itibarını tamamen zedelemiştir.
Yunan hükümeti yıllardır azınlığın Türk kimliğini inkar politikası izliyor. Diğer yandan da yine hükümet tarafından sürekli dile getirilen bir İslam’a ve dini kutsallara saygı söylemi var. Peki siz bir toplumu milli kimliği olmadan düşünebilir misiniz? Milli kimlik en az dini kimlik kadar kutsal bir değerdir. Türklük ve Müslümanlık etle tırnak gibidir. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın Türk kimliğini yok sayarak, dini kimliği ile ifade etmeniz mümkün değildir. Bu kabul edilemez. Bu kadar baskı ve haksızlıklara maruz kalıp çeşitli yöntemlerle asimile edilmek istendiği halde, Batı Trakya Müslüman Türkü Müslümanlığıyla ve Türklüğüyle bugüne kadar birlik ve beraberlik ruhu içinde sapasağlam ayakta kalabildiyse, bunun milli ve dini örf ve adetlere sımsıkı bağlı kalmasıyla mümkün olduğunu ifade edebilirim. Bizi ayakta tutan Müslümanlık ve Türklüktür. Bunlardan birinin diğerinden ayrılması her ikisinin de kaybolmasına neden olur. Eğer Batı Trakya’da hayatımızı sürdürmek istiyorsak, bizi ayakta tutan milli ve dini değerlerimize her zaman sahip çıkmaya devam etmemiz gerekiyor. Çünkü milletler dinlerine, tarihlerine ve ecdadına hürmet ettiği müddetçe yaşar. O asil bağlar koparsa bozulur.
-Yunan devletinin Türk-İslam eserlerine yaklaşımı
Yunan devletinin İslam’a ve kutsallarımıza saygı meselesine gelince, Yunanistan bu toprakların 6 asırlık kültürünü, medeniyetini silmek pahasına birçok bölgede Türk-İslam şaheserlerini, camilerini yok etti. 1913 Atina Antlaşmasına göre Yunanistan’da mezarlıklar vakıf malıdır ve dokunulamazdır. Türklerin yaşamadığı bölgelerde mezarlık kalmadı. Bugün Batı Trakya İskeçe ilinde on binlerce Müslüman Türk’ün varlığına rağmen Horozlu mezarlığı talan edildi. Yine İskeçe Hemetli Camii ve Yenice Çarşı Camii yıkılmak üzere ve yıllardır restore edilmeyi bekliyor. Minareler şehri olarak adlandırılan Selanik şehrinde bir tane minare dahi bırakılmadı. Bu mu İslam’a ve dini kutsala saygı?
– Eğitim sorunu
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın yaşadığı sorunlar zincirinin önemli bir diğer halkası ise eğitim sorunudur. 1923’te imzalanan Uluslararası Lozan Antlaşması ile daha sonraki yıllarda Yunanistan ile Türkiye arasında imzalan eğitim protokollerinden elde ettiğimiz haklarımız hiçbir zaman tam olarak uygulanmadı. Birçok sahada olduğu gibi eğitim haklarımız da hep ihlal edildi. Örneğin, her yıl öğrenci azlığı gerekçesiyle okullarımız kapanıyor, anadilimiz Türkçe ve Yunanca olmak üzere iki dilli anaokullarının açılmasına izin verilmiyor. İskeçe Azınlık Ortaokulu-Lisesi’nin bina sorunu çözüme kavuşturulmuyor. Okul binamız, İskeçe’nin Osmanlı hakimiyetinde olduğu bir dönemde tütün deposu olarak inşa edilen yarı ahşap bir bina. Okul binası çok eski ve normal bir okul binasının sahip olması gereken fiziki şartlardan çok uzak. Okulumuzdaki 570 öğrenci toplam 20 sınıfta eğitim görüyor. Bodrum katında bulunan 5 adet sınıf, İskeçe ortaöğretim müdürlüğü tarafından eğitime kapatıldı ve sınıf olarak kullanılmasına izin verilmiyor. Dolayısıyla, şu anki okul binası fiziki şartların da ötesinde öğrenci sayısı için son derece yetersiz. Öğrencilerimiz aşırı sıkışık sınıflarda ders yapmak zorundalar. Bu duruma karşılık, yeni okul binası talebimize 10 yılı aşkın bir süredir hükümet tarafından cevap verilmiyor. Geçtiğimiz hafta İskeçe Azınlık Ortaokulu-Lisesi Encümen Heyeti ve Okul Aile Birliği, Başbakan Kiriakos Miçotakis’e okul binası sorunuyla ilgili mektup göndererek çözüm taleplerini iletti. Bizim de beklentimiz Sayın Başbakanın bu mektuba olumlu cevap vermesi yönündedir.